31 Aralık 2008

bi xêr be... HAYIRLI OLSUN...

ülkemiz için güzel bir yıldı 2008...
daha güzel olabilirdi tabii...
bekliyorduk....
top yuvarlaktı....

maç 366 gündü....

365+1 evet. bu gün uzatmaları oynuyoruz.
ve umulmadık bir son dakika golü;başbakan recep tayyip erdoğan,
TRT'nin kürtçe yayına başlayan

TRT 6 televizyonuna verdiği röportajda

kürtçe olarak "TRT şeş bi xêr be", demiş.


"TRT şeş bi xêr be"

"TRT 6 hayırlı olsun"


bu yılın en anlamlı cümlesi...

hatta cumhuriyet dönemi siyaset tarihimizin

en anlamlı cümlesi bu.


ben siyaseti de siyasetçiyide
ciddiye almamayı öğrendim.
ak partinin kırık notlarınıda
silecek değilim elbette defterimden
.
ama siyaset üstü bir cümle bu... alkışlamak gerek.

çünkü hiç duymadık.

çünkü yüz yıldır devletin dönüp bakmadığı,

bakıp görmezden geldiği bir yöne dönüp ,
-başbakan kimliği ile- kürtçe bir cümle sarfetmek...

inanılır gibi değil.

sanatçı ahmet kaya,
sırf “bir gün kürtçe klip yapacağım,
bakalım o zaman yayımlayabilecek misiniz?”
diye sorduğu için
medya lincine uğramış, Türkiye"yi terk etmek zorunda kalmıştı.
daha dün gibi...

artık pkk nın yapacağı tek bir iş kalmıştır
o da bu televizyonu kapattırmak...

başaramaz ise yok olacaktır.

akan kanlar duracak,
tank top tüfek almak için
israile gönderilen paralar

ülkenin eğitim ve refahı için kullanılacaktır.

bu yıl Türkiye için güzel bir yıl olmasa idi,

değişim için bu cümle yeterdi kanımca.
artık daha fazla inanıyorum
Türkiye değişiyor...
bi xêr be... hayırlı olsun.


ayrıca şunu da belirtelim ki;

Türkiye için pkk ne ise
dünya için de israil odur.
islam düşmanları tarafından desteklenen

ve zulümlerini dünyanın görmezden geldiği
bir avuç terörist çapulcu topluluk....

dünya susabilir, biz susamayız.
eğer böyle giderse sırada kim var dersiniz?

......
ama böyle gitmeyecek ve gitmiyorda
.

"Tefrika girmezse bir millete düşman giremez.
Toplu vurursa yürekler onu top sindiremez."
(Mehmet Akif Ersoy)
Tefrika: Birbirine kötülük etmeye kadar varan sürekli anlaşmazlık, ikilik

işte, "bi xêr be" mesajı birazda dünyaya bakıyor. biz kim olduğumuzu hatırlayıp etnik köken gözetmeyerek kucakladığımızda birbirimizi
yeniden büyük olacağız.

akıllıdır onlar, o zaman karşımıza dikilmezler.
ne var ki, bizim kitabımızda intikam yok...

onu Allaha bırakacağız.


inşallah 2009da dünya daha da güzel olacak...
çünkü bunu pek çok diliyoruz.


K®HAN

keşke :
kürçe bilmiyorum,

konuşan arkadaşım, yakınım, akrabam da yok.

olsaydı da bu yazımızı kürçe olarak da yayınlayabilse idik.

27 Aralık 2008

MEHMET AKIF ERSOY'un YAZILMAMIŞ ŞİİRİ

ben tesadüflere inanmam.

bu gün bir yazı yayınlayacaktım burada,
evliyalardan bahseden....

ve öğrendim ki Mehmet Akif Ersoy'un vefatının yıldönümü imiş.
hatırlayan ve hatırlatan
orjinaldelikanli.com a teşekkür ediyorum.

beklesin öyle ise yazım,
bilahere yayınlansın.
evliya görmek isteyen varsa,
Mehmet Akif'e baksın.



vefatının 72. seneyi devriyesinde,
O'nun aziz hatırasını yadetmek adına,
kimsenin bilmediği, duymadığı
yazılmamış bir şiirini
sizlere sunmak isterim.
Allah rahmet eylesin,
ruhu şadolsun.

"-Nasibolursa... Mekke'ye gideceğim,.,
ilk ayetin nazil olduğu Hirâ mağarasını göreceğim:
bu, şiirime mukaddime olacak;
ve manzumemde Peygamber
(s.a.v)'in bütün hayatını yazacağım,
sonra da son hutbesini."

demişti ama,
kader buna imkan vermedi.

yazılmamış bu şiirini,
onun ağzından dinlemek isteyen var ise,
O'nun yürüdüğü yoldan yürümeli
ve O'nun gittiği yere gidebilmelidir.

ben diliyorum.....


K®HAN
_____________________________________________________

Akif'in sesi,
bazen zalimin suratında tokat,
bazen sahipsiz insanların yüreklerini ısıtan bir şefkat,
bazen ölçüyü aşanlar için bir ikaz ve
bazen milletimizi yok etmeye çalışan güçlere karşı bir ültimatomdur.

Akif ' le ilgili temel yanılgıların sebeplerinden biri de
O'nu sadece yazılarından, şiirlerinden tanımaya çalışmaktır.
Akif yazdıklarından çok daha derin, çok daha geniş ufuklu,
çok daha san'atkar ve çok daha şaşırtıcı bir insandır.
Böyle iken O herkes gibi görünmeye çalışır.
dayanamıycam...
müdahale etmem lazım;
"O herkes gibi görünmeye çalışır" da ne demek?
bizi mi kandırıyordu yani? tövbe, tövbeee...


Mithat Cemal, O'nun bu taraflarını tanıdıkça
büyük bir şaşkınlık içinde şunları söyler:
"Yüz kahramana yetecek
ahlak ve seciyesiyle,
sıradan bir insan gibi yaşıyor!"


İşte Akif 'in hayret veren hayatı
Hüseyin Cahit Yalçın'ın şu sözlerinde özetlidir:
"Akif 'in hayatı,
Safahatından daha büyük bir şiirdir."

_____________________________________________

Zulmü Alkışlayamam

Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ boğarım!..
- Boğamazsın ki!
- Hiç olmazsa yanımdan koğarım.
Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam;
Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle,
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
İrticânın şu sizin lehçede ma'nâsı bu mu?
Mehmet Akif Ersoy (1873 - 1936)
_______________________________________________

Hoca Tahir Efendi erkenden kalkar,
çocuklarını (Akif ve kızkardeşi Nuriye) kendi eliyle yıkar,
kızının saçlarını tarar, pişirdiği salepleri içirerek onları mekteplerine gönderirdi...
Çocuklarını bir kere bile dövmemişti. (Kuntay, s.157)
_______________________________________________

Akif, yaşadığı ülkeye, topluma ve dostlarına her şeyini verdi
ve bunların karşısında hiçbir şey talep etmedi.
Herkesin aksine Akif,
birtek ailesine karşı olan sorumluluğunu yerine getirememişti.
Bu yüzden yoksulluğunun, fedakârlığının, kendinden vazgeçmenin maliyetini
kendisi kadar eşi ve çocukları da ödedi.
Yine bu nedenledir ki,
ölümünden sonra ailesine tertemiz bir isimden, eserlerinden başka bir şey bırakmadı.
Ve yoksulluğu çocuklarının hayatına yansıdı.

Ne yazık ki, Akif'e gösterilen ihmal ve ilgisizlikten

çocukları da nasibini fazlasıyla aldı.

alıntılar : www.mehmetakifersoy.com

20 Aralık 2008

"BENİ SEVİYORUM"...!


herkeste,
biraz olsun kendini beğenme duygusuu....

var mıdır, yok mudur?
......
"vardır" mı diyorsunuz?
yok canım. nerden çıkardınız?
kendini beğenmişlik olmaz mı bu?

......
ha, yukardaki resim mi?
bizim konu mankenimiz o.
ver parayı, istediğin şekle girer kerata :)




şaka bi yana,

yokluyorum kalbimi,
ben de kendimi beğeniyorum galiba.
oysa bir yandan da korkuyorum beğenmekten.

evet korkuyorum.
kibir bu şakaya gelmez....




"akılları pazara çıkarmışlar herkes yine kendi aklını almış"
derler.
niye öyle olmuş bilen var mı?
herkes anştayn'ınkine saldırmamış mı?

burda da bir ölçü, bir ayar olmalı....
var galiba.
ama ne?

peki,
kendini beğenmek = kibir midir?


bakalım;

kibir:
(ingilizce) arrogance, haughtiness, pride, snootiness
(türkçe) Kendini büyük görme, başkalarından üstün tutma, büyüklenme,
kendini beğenme, kurum, kibirlilik, gurur, küstahlık, haddini bilmeme, özsaygı, izzetinefis, onur, haysiyet, şeref, tafra, gösteriş, ihtişam...
bu ne yaaa!

e be haddini bilmez sözlük,
ne bulduysan yaz bakalım.
tam karşılığı hangisidir insafsız!?
hepsi farklı şeyler bunların.

durun!... belki birisi uyar.
cümle içinde kullanmaya devam edelim hele :)

kendimi beğeniyorum,
hakikaten icad eden güzel yapmış.
elim, parmak izim, yüzüm,
gözüm, kaşım, dna'm... benzersizim.


kendimi beğenmiyorum,

yapmadığım işler var.
yaptıklarım ya kusurlu ya eksik ya yarım.
işin kötüsü mükemmeliyetçi bir yanım da var.

hayallerimi gerçekleştirmeye gücüm yetmiyor,
zora gelemiyorum, pek tembelim ve aceleci.

.......
"şuna bak kendini bişi sanıyo" deriz mesela...
bunu nerden anlarız?
kısa yoldan,
havalarını kontrol ederiz.
önler 28, arkalar 30 psi den yüksekse biraz havasını almak lazım.

havalara girmek de ne demektir?


yok bakmam bu sefer sana sözlük... gözlük, kibirli dörtgöz!
(kapsamlı sözlükleri sevmiyorum da)

kendini bişey sanan kişi havalara girmiştir evet
ve gıcık olunmaya müstehaktır.
ilk fırsatta lafı sokar rahatlarız.


ya gerçekten bişeyse...
serbest midir o kişiye,
gerim gerim gerinmek ve de kasılmak?

...........
dağılıyor... toplayalım.
zira daha önce büyük adam dedik
bir iki üç dört beş altı yedi yazıda zor toparladık.


esasen,
gerçekten bişey olanların gerilmeleri, kasılmaları geçmiştir
pamuk adam olmuşlardır onlar.
biz onlara büyük adam da deriz.
bu yüzden,
gerilen, kasılan olursa
laf sokmakta hiç tereddüt etmeyiniz.

hatta o kasılmış kişi yüksek makam ve mevki sahibi ise
tek bir lafın bile çok büyük sevabı vardır bilesiniz :)

hem kendini bilen ;
cahil olsaaa,
bunu bilir havalara girmez.
alim olsaaa,
ilmin gerçek sahibini bilir havalara girmez.

bu formüle göre işlemin sonucu;
kendini bilmemek=kibir ola, caaak...tır.
evet...
sorusu olan?
................

öyleyse kendini bilen kişi kendini sevebilir.
denilebilir.

tehlike geçmiştir :)

muhakkak ki en doğrusunu Allah bilir.

K®HAN

4 Aralık 2008

KONUŞ BENİMLE DOKTOR!


elchattabib adından da anlaşılacağı üzere,
sahibine mekan oluşturmaktan öte bir blog oldu.
biz adını öyle koyduk, o da öyle oldu!
zorlama filan yok. tamamen doğal.

peki neden “el-chat-tabib”?
şimdi, bir şarkımız var
"el çek tabib el çek, yarem üstünden" diye.
neden el çek diyor?... cevabı devamında;
"sen benim derdime deva bilmezsin"

"chat" bilirsiniz, nette sohbet anlamındadır.
"tabib" ise hastalığınız cihetiyle sizinle ilgilen kişidir.
işte, biz dikkat etmeyiz çoğu zaman,
hasta bazen "elchattabib!" der.
ya da demek ister.

yani "konuş benimle doktor!"
doktor -doğru anlarsa- "vaktim yok, al şunu iç" der, gider.
üzücü tabii.

hem hastalık iki kısımdır.
bir kısmı hakiki, bir kısmı vehmi.

bu vehmi hastalıktan az ya da çok herkeste var. hayat zor.
bazen bir an gelir, açıp pencereyi haykırmak istersiniz.
ya da karşı pencereyle biraz hasbıhal etmek…
elchattabib belki o penceredir.
olabilir.

sürekli içine atmak insanı hasta edebilir.
vehmi hastalık çok devam etse, hakikate dönüşebilmektedir.
velhasıl, doktor değiliz.
ama sohbet edebiliriz.

ölmedik ya!

italya’dan bir doktor arkadaş
-bloğumuzun ismine bakarak- "sizi doktor sanıyordum!" dedi.
"ben de sizi öyle sanıyorum!" dedim ona.

evet, internet bu. ne sanıyorsanız o'sunuz ya da o'dur.
budur yani… bunun başka açıklaması yoktur.

sanal alem bu... ben yapmadım ki bunu!

peki, şöyle diyelim,
burada hep birlikte iyileşmek amacı güttüğümüzden,
bloğumuzun ismi "elchattabib" tir.

ha karikatür mü?
o da gülümsetmek için.
moral olsun diye :)

K®HAN

el çek tabib el çek.... yarem yürektedir sarabilmezsin.
alllkışşş

29 Kasım 2008

BÜYÜK ADAM 3

amerikanın superman 1,2,3 ü
büyük adam 1,2,3 serimizle boy ölçüşemez,
çünkü onunki ne kadar kocaman olursa olsun bir yalandır.
bizim ki ne kadar küçümsenirse küçümsensin bir gerçektir.
yalan-gerçek kıyasına daha önce değinmiştik şimdi girmiyoruz.

daha önceki bölümleri kaçıranlar için de bir bölüm özeti
ne yazık ki vermiyoruz.
çünkü kaçan bişey yok.
silininceye kadar herşey yerli yeride.
baştan bu yana bi göz atarmısınız bilmem.
bence gereği yok.
ama ihtiyaç olursa kökü biraz derinde.

VI - büyük adam 2
V - büyük adam tekrara gündemde
IV - gençlik marşı
III - tenbih
II - büyük adam 1
I - birbilen var mı?

önce katkıda bulunanlardan birer önemli fikir....
beenmaya demişti ki...

.......
büyük adam, büyük adam olduğunun kendi bile farkında değildir gibime geliyor benim...

evet. yani, farkında olmamak lazımdır ve kim söylese kim verse bu payeyi reddetmek...
Karōshi demişti ki...

Büyük adam ve büyük kadın tanımları aynı mıdır'ı da isteriz..
Büyük adam cesur adamdır. Kocaman yürekli olandır. Bazen basittir aradığımız. .....

evet. yani, cesur olmalı. basit görünür, basit yaşar, büyük düşünür.... (vereceğimiz örnek ayrıca büyükkadın tanımına ihtiyaç bırakmayacak sanırım)
ferhatcguter demişti ki...

Büyüklük te göreceli adamlık ta...Kime,neye göre büyük adam?....
...hikaye uzun...Ancak demeğe getireceğim mesele şu ki;büyük adam = ufkun genişliği.

evet. yani, neyi baz aldığını bilir, herkesin büyük adamı olmak gibi bir çabası yoktur, hatta davası büyüktür fakat büyük adam olmak değildir. tabii ki ufku geniştir ufak hesap yapmaz uzun vadeli düşünür.
Burcu Sezer demişti ki...

Büyük adam boyuna göre değişkenlik gösterir...

evet. yani, büyük adamlığı kimsenin eşit değildir mertebeler pek çoktur.
Wilwarin demişti ki...

.....Her yönden büyük adam olucak kimse yok çünkü..

evet. yani, kusursuz insan yoktur. büyük adam heryönüyle mükemmel olmak gerekmez
Nily demişti ki...

W.Reich küçük adama der ki seni büyük adam yapacak tek hakikat sıktığın yumruğun içindedir....

evet. yani, cesurdur, öfkesi büyüktür ve onu kontrol edebilir.
Demet demişti ki...

Leon (hani Mathilda'nin Leon'u) bence bir büyük adam...

evet. yani, iyilikseverlikve sevgi onun olmazsa olmazıdır.
BüYüKGüZeL demişti ki...

büyük adam ha, hoş =)

evet. yani, hakikaten hoştur büyük adamlar :)
lafı daha fazla uzatmamak lazım.
güzel bir sohbetti bu sizinle paylaştıklarımız.
yorumlarıyla bizzat katkıda bulunanlara teşekkür ediyoruz.
lakin şaka bir yana şu da bir gerçek ki;
büyük adamı tarif etmek bize düşmez.

hem,
"herkes büyük adam olabilir"
lafını eğer biz söylersek
belki büyük adamlığı hafife almış oluruz.
yalnız şunu söyleyebilmeliyiz;
herkes büyük adam olamayabilir fakat
herkese büyük adam olma fırsatı verilmiştir.

bildiğiniz gibi,
insanın mertebesinin kendisininkinden büyük oluşunu hazmedemeyen şeytan huzurdan kovulmuş ve haklılığını ispata koyulmuştur.
günlerden bir gün şeytan,
şeytanın avukatı filminden bir karede;
kendisinin hilelerine kanmayıp iyi insanları savunmayı seçen,
hemde başarılı olan bir avukata,
mahkeme çıkışında, insan kılığında iltifatlar yağdırır.
karşılığında bu iltifatları kabuleder tarzda bir gülümseme gördüğünde,
avukat uzaklaşırken arkasından der;
kibiiirr... en sevdiğim günah.

işte büyük adam ilk evvela bunu bilir, ve herdaim hatırında tutar.

şimdi de gerçek hayattan bir anekdot;

"İşte, şu zamanın insanları, hırs ve açgözlülük yüzünden,
küçük bir hediyelerini pek pahalı satıyorlar.
Benim gibi günahkâr bir biçareyi,
sâlih veya velî tasavvur ediyor, sonra bir ekmek veriyorlar.
Eğer—hâşâ—ben kendimi sâlih bilsem,
o gurur alamaetidir, salih olmadığıma delildir.
Eğer kendimi sâlih bilmezsem,
o malı kabul etmek caiz değildir.
Hem âhirete yönelik amellere karşılık sadaka ve hediyeyi almak,
âhiretin bâki meyvelerini dünyada fâni bir sûrette yemek demektir."

şimdi gelelim büyük adam 2 nin finalinde bahsettiğimiz
büyük adama örnek olarak seçtiğimiz
video görüntüleriyle gazete kupürleriyle sabit
çok yakınımızdan, dünümüzden bir vatandaşımıza...

o büyük adam rakel dink dir.

evet,
yetimhanede büyümüşler,
ben onları tanımazdım.
daha önce ve sonrasında hiçbir hırant dink yazısı okumadım.
ermeni değilim, hıristiyan da değilim.
herhangi bir özenti de beslemiyorum, özendirmeye de çalışmıyorum.
hırant dink katledildiğinde peşinde "hepimiz hırantız" "hepimiz ermeniyiz" diyen insanların arasındada değildim.
hayır, yanlış yaptılar demiyorum
ama belki safdillikle attıkları sloganları
hırant dink'i katleden,
-her türlü farklılıklara tahammülsüz-
zihniyetin ekmeğine yağ sürer gibiydi.
oysa,
ne hepimiz türktük ne de hepimiz ermeni.
belki yetmişiki milletten terkip vatanını seven insanlardık biz,
aynen osmanlı'daki gibi.

biz bir vatandaşımızı ebedi aleme yolcu ederken,
arkasında bıraktığı eşi büyük adam rakel dink,
katile anne şefkatiyle bakıp "bir bebekti" diyerek,
kendi büyük adamlığını açık ediyor,
bir ders bir veda konuşması yapıyordu.

yetim çocuk ölmüştü, yetim kız ağlıyordu.
şimdi onu dinleyelim;


Sevgili dostlar,

bugün bedenimin yarsını, sevgilimi,
çocuklarımın babasını,
ailemizin büyügünü,
sizin kardeşinizi ugurluyoruz.

Sagdakine, soldakine, öndekine, arkadakine rahatsızlik vermeden, saygisizlik yapmadan, sloganlar atmadan ve pankartlar açmadan sessiz bir saygi yürüyüşü gerçekleştiriyoruz.
Bugün sessizlik ile büyük bir ses yükseltecegiz.
Bugün derinliklerin ışığa yükseldiği günün başlangıcıdır.

Yaşı kaç olursa olsun, 17 veya 27 olsun,
katil kim olursa olsun,
bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum.
Bir bebekten bir katil yaratan karanligi sorgulamadan,
hiçbir sey yapılamaz kardeşlerim...

Ah kardeşler,

Onun doğruluga olan sevgisi,
şeffafliga olan sevgisi,
dostuna olan sevgisi onu buraya getirdi.

Korkuya meydan okuyan sevgisi onu büyüttü.
Diyorlar ki O büyük bir adamdı.
Size sorarim: “O büyük mü doğdu?”
Hayir! O da bizim gibi doğdu.
O gökten değildi, o da topraktandı.
Bizim gibi çürüyen bir beden!
Fakat yaşayan ruhu, yaptığı iş, kullandığı üslup,
gözlerindeki, yüreğindeki sevgi onu büyük yaptı.

İnsan kendiliginden büyük olmaz.
İnsanı yaptıkları büyük yapar.

Evet, o büyük oldu.Çünkü büyük düşündü. Büyük söyledi.
Bugün buraya gelerek hepiniz büyük düşündünüz.
Sessizce büyük konuştunuz. Siz de büyüksünüz.
Bugünle kalmayın, bu kadarla yetinmeyin.
O bugün Turkiye'de milat yaptı, sizler de mührü oldunuz.
Onunla manşetler, onunla konuşmalar, onunla yasaklar değişti.
Onun için “dokunulmazlar” veya “tabular” yoktu.
Kelamda dedigi gibi yüreğinden taştı. Büyük bir bedel ödedi. Bedellerin ödendigi gelecekler
Hrantları severek, Hrantlara inanarak olur.
Nefretle, hakaretle, kanı kandan üstün tutarak olmaz.

Bu yükseliş karsidakini kendin gibi görerek, kendin gibi sayarak,
kendin sayarak olur.


Ah kardeşler,

Onu ev cennetinden ayırdılar.
Göksel ve ebedi cennete kanat açtırdılar.

Gözleri daha yorulmadan,
bedeni daha yaşlanmadan,
daha hasta olmadan,
sevdiklerine doymadan kanat açtırdılar göksel cennete.
Biz de geleceğiz sevgilim, biz de geleceğiz o eşsiz cennete.
Oraya yalnız ve yalnız sevgi girer.....
....Orda gerçek sevgi bir arada ebediyen yaşayacağız.
Kimseyi kıskanmayan sevgi, kimsenin malında gözü olmayan sevgi, kimseyi öldürmeyen sevgi, kimseyi aşağılamayan sevgi, kardeşini kendinden üstün tutan sevgi, kendi hakkından vazgeçen sevgi, kin tutmayan sevgi, bağışlayan sevgi, kardeşinin hakkını arayan sevgi, Mesih'te bulunan sevgi... Ve bize dökölmüş olan sevgi...

Yaptıklarını, konuştuklarını kim unutabilir sevgilim?
Hangi karanlık unutturabilir sevgilim?
Olmuşları, olanları kim unutturabilir sevgilim?
Korku unutturulabilir mi sevgilim? Yaşam mı? Zulüm mü?
Dünyanın zevki sefası mı sevgilim?
Yoksa ölüm mü unutturacak sevgilim?
Hayır, hiçbir karanlık unutturamaz sevgilim.

Ben de sana yazdım bu aşk mektubunu sevgilim.
Bana da ağır oldu bedeli sevgilim.
Bunları yazabilmeyi Hisusa borçluyum sevgilim.
Onun da hakkını ona verelim sevgilim.
Herkesin hakkını herkese geri verelim sevgilim.

Sevdiklerinden ayrıldın,

Çocuklarından ayrıldın,

Torunlarından ayrıldın,

Sizlerden ayrıldı,

Kucağımdan ayrıldın.

Ülkenden ayrılmadın sevgilim!


ölebilmek insanlar yaşasın diye,
ağlayabilmek insanlar gülebilsin diye.
bu gün yaşanan güzel günlerin bedeli geçmişte ödendiler....
bilebilmek....


K®HAN

24 Kasım 2008

BU GÜL SİZİN İÇİN...


bir meslekten olmak için illaki o meslekten para kazanmak mı gerekir?
yani mesleğin tanımı; para için yapılan sey midir?

değilse,
bugün kutlanacak olan öğretmenlik mesleğine
kimler dahil oldu bir düşünsenize…
demek ki öğretmek milli eğitim bakanlığının tekelinde değil.

olsa bile,
anneniz babanız kardeşleriniz
kediniz bloğunuz arkadaşlarınız
eğriniz doğrunuz yanlışlarınız
eşiniz dostunuz çift kaşarlı tostunuz.
bize hiçbir karşılık beklemeden bir şeyler öğretenler….
sanırım kutlanmayı, onlarda hak ettiler.

“yüz bin alimlerden şimdiye kadar aldığım dersler,
annemden bir yaşında aldığım telkinlere eşdeğer olamazlar”
diyen bir alim tanıyorum.
eğer kendinizde bir güzellik görüyorsanız
bu gün annenizi de unutmayınız.

bilenle bilmeyeni kimse bir tutmuyor.
demek bilgi bu kadar kıymetli.

bildiklerinizi kimden aldınız?
peki o kimden aldı?
devam ettirin böyle…
ucu kime dayandı?

mal sahibi mülk sahibi hani bunun ilk sahibi?

bildiklerimiz kimin ilminden bize ulaşan parçalardır?
yerçekim kanununu kim buldu da bize getirdi?
bulduğu yere onu kim koymuştu?
kim bu kanunu yazan?
ve cisimleri o kanuna itaat ettiren?
insanlık insanca yaşamayı kimden öğrendi sonra…
bilginin kaynağı kim?
her şeyden bir şey öğrendik.
işte o her şey bizim hayatımızdı.
hayatı vererek kendini bize bildirmek isteyen biri olsa gerek.
bizi yaratacak kadar seven kim?

bilenler var muhakkak.

bu gün öğretmenimize teşekkür etmek var daa,
O’na,
mesajlarını bize ileten Mesıncırına,
ve O Mesıncırdan öğrendiklerini bize kadar ileten herkese
teşekkür etmek yok mu?
…….
öyleyse öğretmenler günü de bir vesiledir.

Allah’ım her vesileyle kendini bize hatırlat ve sevdir.

K®HAN

22 Kasım 2008

KRİZ CANAVARI


ulan kıriiiz...

büyük adam serimizi tamamlıycaz,
tam havaya giriyoz,
hep bişey çıkıyor .
hep hep hep hep....
önce blogger kapatma davası,
şimdi de kriz....

şu anda herkes

ekonomik kriz haberlerine kitlenmişken

kim ne yapsın büyük adam tarifini?

sen ne dersen de artık

kıçını kurtaran büyük adam.


haaa, krize inanmıyor muyum?
haaaşaa...

enflasyon canavarı vardı,
trafik canavarı var,
kriz de oluversin.
bakın, itiraz eden mi var?

ama bilen, bilmeyen, ağzı olan konuşuyor.
daha demincek,
judi-grafiti.blogspot.com da kriz hakkında korhan ne dedi...

ekonomiden hiç anlamam.

yalnız insan anlamadığı işlerde,
anladığı bir açıklama bulamadığında,

ona uygun bir misal bulup,
olayın arkasındaki gerçeğe
o misalin dürbünüyle bakabilir....mi deneyelim;

dünyada, başta amerikan ekonomisi olmak üzere
çökmeyen ekonomi yok sanırım.

hatta ilk büyük şok vurduğunda
biz bayramdaydık duymamışız. Allah'tan işte...

şimdi artçı şokları kulağımıza sokuyorlar.


mesela;
-işte dürbün geliyor
- :)
dümdüz bir platform düşünün
o düzlemde eğer her yer çöküyorsa
orada bir çukurun varlığından söz edemezsiniz.

yani 5 nisan kararları , kara çarşamba filan olsa idi
panik yapacaktım ama
sanırım bu "el ile gelen düğün bayram" hesabı oldu biraz
.

esas bizi sarsan

ve o bahsettiğiniz fırsatçıların işine gelen,

eyvah kriz geliyor haberleridir.
yalnız merak etmeyiniz,
hiçbir şey ülkemizde haber programlarının öngördüğü şekilde gitmemektedir.

yakında -
ucu çoğunlukla boşa çıkan-
bu haberlere
top yekün duyarsız kalacağız.
ve hep beraber göreceğiz

-tabii o vakte ulaşırsak-
"top atsan yıkılmaz" deyiminin
bize nasılda yakıştığını.


inşallah....


K®HAN

19 Kasım 2008

İPLER KİMİN ELİNDE?



ben ilk anda,
aklıma geldiği, dilimin döndüğü kadarıyla
yazıyorum yazımı
ve hemen yayınlıyorum.


siz de sıcağı sıcağına
fırından çıktığı gibi bakıyorsunuz
tadına çoğu zaman.
ama yazı ilk çıktığı gibi durmuyor bazen.
terbiyeleniyor, sosu ekleniyor filan....
bi bakıyorum nerdeyse yeni bir versiyon oluşmuş.
şu ana kadar hiç farkedip de
"aaahaa yakaladım. bu yazı böyle değildi" diyen olmadı.
farkeden oldu belki de diyen olmadı.
aslında konunun kaderini değiştirecek keskinlikte düzenlemeler değil tabii bunlar.
yumuşak ama gerekli rutuşlar...

bazen kendimi kaybedip
bu böyledir böyle olmalıdır gibi tabirler kullanıyorum.
onlar törpüleniyor mesela.


çünkü bir insanın diğer kardeşine karşı vazifesi
belki ona yeni pencereler açmaktır, fakat
kafasını tutup o yöne zorla çevirmek değildir.
bakmak istemeyene kızmaz, darılmaz.
görmek istemeyenin gözüne sokmaz.

elini, kolunu, dilini, kulağını bağlamaz.
acaba burayı da törpülesek mi?

aslında biri kendisine birşey anlatmaya çalıştığında,
ona güvenip güvenmeme konusunda
en önemli kriteri şu olabilir insanın;

bunun karşılığında benden bir ücret istiyor mu?
ya da bana ne satmaya çalışıyor?

evet.
televizyonda çok yaşıyoruz bu olayı.
bu soruları sorup da kendine
ne yapmaya çalıştıklarını çözebilenler kapatıyor hemen.
bazen ne yapmaya çalıştıklarını bile bile de
lades diyebiliyor insan
o da ayrı konu.


şimdi bir film repliği ile konuyu biraz açalım;

- Dur biraz. Haberleri mi dinliyorsun?
(der, kitap kurdu, ince, naif, harika çocuk)


- Şimdi de haberlere mi kafayı taktın?
(der, ekşıncı, kaba, boşvermiş, alaycı adam
)

(çocuk): Evet, haberlerle ilgili
büyük bir sıkıntım var.
Ne olduğunu söyleyeyim mi?
Haberler tamamen hileli.

Her Allah'ın günü, duyduğun her şey
şirket medyaları tarafından
sadece tek bir amaç için tasarlanıyor:

Seni korku içinde yaşamaya zorlamak.

(adam): Korku mu?

(çocuk): Mutlak korku.
Bu sayede dışarı çıkıp, muhtemelen
asla ihtiyaç duymayacağın
şeyleri satın alıyorsun...
ve yayıncı kuruluşlar,
reklam geliri kazanmaya devam ediyor.

umursamaz adam umursayacak gibi olur fakat
o sırada hayatın ekşını başlar,
o da ekşıncıdır ya,
dalar gider maceraya...


dünyayı,
korkutulmuş, bezdirilmiş,
hayatını ekşınla korumaya çalışan,
silahına güvenen ekşıncılar değil,
düşünen,
perdeye değil perde arkasına,
kuklaya değil kuklacıya,
parmağın ucuna değil,
işaret ettiği yere bakabilen çocukların
kurtarabileceğini düşünüyorum açıkçası.

evet ekşına gerek yoktur. çünkü kuvvet haktadır.
dolayısıyla güçlü olan değil
haklı olan kazanacaktır.
hak dağıtmaktan aciz hukuk sistemimizi gözardı ettiğimi sanmayınız.
ama endişlenmeyiniz o da bu haksızlığa dayanamayacaktır.

işte o çucuklar o gençler ise kapıdadır.
siz siyasetin yalancı oyuncaklarıyla oynarken beyamcalar,
onlar kendini eğitiyormaktadır.
kamptadır.

kırk kilit vurup ulaşılmaz yaptığınız arşivler
okunamaz hale getirdiğiniz kitaplar sizin olsun.
saklayınız.
şimdi sizden istedikleri hiçbir şey yok
sadece kapının önünde durmayınız.
onlar artık tıkayamadığınız bir kanaldan besleniyor.
sakin olunuz. tamaam... kudurmayınız:)

hülasa;

para, pul, reyting, tık, oy vesaire gibi maddi bir talebi ya da,
sevgi, saygı, hümet, paye vesaire gibi manevi bir talebi yoksa
böyle birine güvenmiycenizde kime güveneceeniz kardeşler sorarım size?
yazar burada kimseyi kastetmiyor :)

aldanmak riski ise her zaman için vardır.

ama şu kısacık ömürde,
şu dostsuz zamanda,
toplumumuzda güven krizi oluşturarak rant elde eden kesimin
ekmeğine yağ sürmemek için dahi
güvenmeliyiz dostlarımıza.

ya da,
boşverin, dokunun kumandanın tuşuna
devam edin o "dayanılmaz" ekşına.
birgün anlarız belki birbirimizi,
o ekşın*ın içinde buluştuğumuzda.

ya da şöyle mi bitirsek?
birgün anlarız belki,
o ekşının içinde
birbirimizi kaybettiğimizde.

*ekşın: bildiğimiz ekşındır.
vurdu kırdıdır.
tarantinonun hicvettiğidir.

K®HAN

17 Kasım 2008

BÜYÜK ADAM 2



daha önce anlaşmıştık sizinle,
iki kere iki dört eder gibi keskin hatlara sahip
bir büyük adam tarifi beklemiyorsunuz değil mi?
böyle bir vaadimiz de yoktu zaten.

ama yapacağız…

sizin büyük adam sandıklarınıza dil uzatıp,
benim büyük adam sandıklarıma övgüler yağdırmak değil niyetim.
ben sadece yaşadığımız şu anki toplumun genel kanaatindeki
büyük adamlık tarifinin yanlış olduğunu iddia eden biriyim.

belki de yanılıyorum.
belki de büyük adam olunmaz doğulur.
belki de kadrosu birkaç tanedir.
ve bizde figüranızdır.
büyükler fark edilsin diye konulan küçüklerizdir.

kimbilir...

herkesin kendine has bir dünyası bir hayatı yok mudur?
öyleyse o hayatın baş rol oyuncusu kimdir?
büyüklük, başkalarının hayatındaki yerimize mi,
yoksa kendi hayatımızdakine mi bağlı bir ölçüdür?

sorular, sorular, sorular....

kendini tanıyor musun?
nerden geldin, kimsin ve nereye gidiyorsun?
ne işe yararsın yaratılış gayeni biliyor musun?
kendi hayatında kendini oynayabiliyor musun?
kendin olabiliyor musun?

cevabın varsa,
sen büyük adamsın.
hadi yaşadın.

bana göre formül bu kadar açık ve kısa
ama anlamak ve çözmek o kadar esrarlı ve uzun soluklu
ve zor.

bunu başaranlar var.
hayatını davasına feda etmiş insanlar.
korkmadan düşünen insanlar.
bir hayvandan onu ayırt eden en belirgin özelliğinin farkına varan
ve onu kullandıkça büyüyen adamlar var.

öyleyse düşün. öyleyse bırak.
şehrini, ülkeni, dünyayı kurtarma işini bırak. kendine bak.
sen yanmazsan aydınlatamazsın.

o büyüklük, yeteneklerinle zekânla diplomalarınla ilgili bir ölçü de değil zaten.
sana verilenleri nerde ve nasıl değerlendirdin?

çok zekisin atomu parçaladın, bomba yaptın, sıfırsın.
yook sıfır değil daha aşağı, cehennemin dibindesin.
çobansın bir yetimin başını okşadın,
yücelirsin.

bizde şimdi hayata,
bir yetimin gözleriyle bakıp,
sözleriyle tamamlayacağız
büyük adam tarifini.


bir insan yetim, annesiz ve babasız büyümüşse bu belkide,
gerçeği görmek istediğimizde
hayata onun gözleriyle bakalım diyedir!

o yüzden bir yetimi tercih ettik.
cismiyle Yaşayan bir yetim….

eğer tarihten seçecek olsaydık
tabii ki 1400 yıldır yaşayan, insanlık olarak
hayata gözleriyle bakmaya çalıştığımız zatı seçerdik.

ama kimse inkar edemesin şucusun bucusun diyemesin diye
video görüntüleriyle gazete kupürleriyle sabit
çok yakınımızdan, dünümüzden bir vatandaşımızı seçtik.

işte konumuza örnek olacak o büyük adam
ve o büyük adamın büyük adam tarifi……

(Devamı var)


neden devamı var dedik?
beklemezsiniz diye mi?

eski kitapların sonundada "bitti" yazardı.
okumaya devam ederiz diye mi?

hem artık filmlerin sonunda "the end" yok.
tutarsa, superman'ı 1, 2, 3 leyemeyiz diye mi?
.....

bizim herhangi bir kaygımız yok.
devamı, olması gerektiği için var.

yazacağız inşallah.


K®HAN

12 Kasım 2008

"BÜYÜK ADAM" TEKRAR GÜNDEMDE (yanında iki de bahane)


bismillah deyip,
gündeme alttan bi konu çekiyoruz
ki attığımız laf ortada,
kıymetli müşterilerimiz merakta,
özenip bezenip dokuduğumuz bezimiz tarakta kalmasın.
zira kırk tarakta kırk bezimiz vardır 41 olmasın.

aha! o'da bildiğimiz yerden çıktı
zaten o'nu oraya biz koymuştuk.
büyük adam 1
bu konunun
yeniden gündeme alımasına dair
birkaç bahanemiz var.
ilkin onlar sunacaklar göslerilerini...

işteee birinci...
blogger kapatma davası girdi araya. soğuduk.
şimdi kısık ateşe koyuyor, gelip gidip karıştırıyoruz.
amman dibine sarmasın.

vee ikinci...,

bu bahanemiz tıpkı bir ajan filmi tadında.

konumuzun, "büyük adam ne değildir?"
başlığı altında sunulan bölümü

garip bir şekilde (sanırım font seçimine bağlı olarak)
küçük co'nun
redkit'e ettiği hakaretler şeklinde çıkmış.
hee, küfür yani.
yok, küfür değil de, onu andırıyor yani.
ama sadece tarayıcısı internet explorer olanlar için böyle...
biz sadece mozilla kullanıyoruz,
bu da neden şimdiye kadar farketmediğimizi
açıklar sanırım.

.........
bahaneler bitmez.

"Bahaneydi buzdan kanat
Erimezse kırılacak...."


bunda da vardır bir hayır diyor,
size şifreymiş gibi gözüken,
bize -casusluk gibi bir töhmetle- gölge yapan
yazının aslını,

aşağıda,
yeniden,
dimağlarınıza,
sunuyoruzz.
ını nı nııım.


sizden ses seda yok,
yetkililerin de -sözüm ona- işleri pek çok.
kendi başımızın çaresine bakalım dedim.

un var,
yağ var,
şeker var.
bakkal amcanız durur mu ?
hiç bekler mi yetkili metkili ?
çevirmez mi size bir helva,
misss kokulu ve de şşşok etkili ?

tuzsuz helva olmaz bilirsiniz.
belki de
"sallanma len tuzsuz helva gibi"
hitabına mazhar zatlardan birisiniz.

anladınız yani bu işin tuzsuz olmayacağını ?
ama üzülmeyin beenmaya tuzladı :)

işte biz de onun işaret ettiği noktayı orjinimize alıp
başlayacağız şu meşhur büyük adam tarifine.

ama önceee,

büyük adam ne değildir?

''büyük adam, çok yüksek makamlara çıkmış, rütbeleri omzuna dökmüş adam mıdır?''
''hayır.''
''büyük adam, ülkeler fethetmiş, düşmanını iki lafla dötetmiş adam mıdır?
''hayır.''
''büyük adam, sahnelere çıkmış, ossiki albüm yapmış, çok alkışlanmış, osursa satmış adam mıdır?''
''hayır.''
''büyük adam, katafalka konulan her yıl şiddetle anılan adam mıdır?''
''hayır.''
''büyük adam, kurtlar vadisinde yaşayan bir kurt mudur?
''hayır.''
''büyük adam, bir sivaskangal mıdır?
''nnnaayır.''
''ve nihayet büyük adam, kendini büyük sanan, öyle sanılmış, sandırılan, zorla andırılan adam mıdır?"
''HAYIR.''


o değil, bu değil.

nedir büyük adam?

nedir nedir nedir?

(sürecek)

K®HAN


kahve bahane

9 Kasım 2008

MERHUMU NASIL BİLİRDİNİZ?


Can Yücel (1926 - 12 Ağustos 1999)

Kullandığı pervasız ve samimi dili ile 73 yıl aramızda yaşadı.
onu nasıl bilirdiniz?

'Farkında' olmalı insan...

Kendisinin, hayatın olayların, gidişatın farkında olmalı...

Farkı fark etmeli,
fark ettiğini de fark ettirmemeli bazen...

Bir damlacık sudan nasıl yaratıldığını fark etmeli...

Anne karnına sığarken dünyaya neden sığmadığını
ve en sonunda bir metre karelik yere
nasıl sığmak zorunda kalacağını fark etmeli...

Şu çok geniş görünen dünyanın,
ahirete nispetle anne karnı gibi olduğunu fark etmeli...

Henüz bebekken 'Dünya benim!' dercesine avuçlarının sımsıkı kapalı olduğunu,
ölürken de aynı avuçların 'her şeyi bırakıp gidiyorum işte!' dercesine apaçık kaldığını fark etmeli...

Ve kefenin cebinin bulunmadığını fark etmeli...

Baskın yeteneğini fark etmeli sonra...

Azraillin her an sürpriz yapabileceğini,
nasıl yaşarsa öyle öleceğini fark etmeli insan...

Hayvanların yolda , kaldırımda , çöplükte
ama kendisinin güzel hazırlanmış mükellef bir sofrada yemek yediğini fark etmeli...

Yaratılmışların en güzeli olduğunu fark etmeli ve ona göre yaşamalı...

Gülün hemen dibindeki dikeni,
dikenin hemen yanı başındaki gülü fark etmeli...

Evinde kedi,köpek beslediği halde
çocuk sahibi olmaktan korkmanın mantıksızlığını fark etmeli...

Eşine 'seni çok seviyorum!' demenin
mutluluk yolundaki müthiş gücünü fark etmeli...

Dolabında asılı 25 gömleğinin sadece üçünü giydiğini
ama arka sokaktaki komşusunun o beğenilmeyen gömleklere muhtaç olduğunu fark etmeli...

Zenginliğin ve bereketin sofradayken önünde biriken ekmek kırıntılarını yemekte gizlendiğini fark etmeli...

Annesinden doğarken tertemiz teslim aldığı gırtlağını ve aşırı beslenme yüzünden sarkan göbeğini fark etmeli,

fark etmeliyiz çok geç olmadan....

Ömür dediğin üç gündür; dün geldi geçti, yarın meçhuldür...
O halde ömür dediğin bir gündür; o da bugündür....

can yücel

iyi bilirdik.

erdem sahibiydi.

kendini bilmek gibi,

farkında olmak gibi,

büyük bir erdem sahibi....

bloğuna yazarak bu şiiri bana farkettiren mehtap'a teşekkür ederim.

K®HAN

5 Kasım 2008

İLİM KENDİN BİLMEKTİR

demek bu hafta arkadaşlık haftasıymış...kutlu olsun... bu da hediyemiz olsun.

4 Kasım 2008

SEN BU KALIBA SIĞMAZSIN

04 Kasım 2008 Salı günü
bilincsizkaralamalar.blogspot.com da
korhan dedi ki...
.................

....saf türk ırkını bulmak mümkün olmadığı gibi,
bir insanın diğerine üstünlüğünü ırkına bağlamak da
düpedüz aptallıktır.

Türküm ben diyorsun,
daha dün evlerinde tuvaleti bile bulunmayan,
bu gün hala taharet musluğu olmayan,
içine su doldurduğu fıçıda yıkanıp durulanmayan,
lavaboya doldurduğu suyla el yüz yıkayan bir millete özeniyorsun.

ne yaparlarsa yapmaya, ne satarlarsa almaya aşıksın.

dedelerinin yok edilmiş motiflerini
bir tek camilerde ve mezarlıklarda görebilirsin artık.

diyorlar ki
bir ingiliz çocuk,
kütüphaneye gider şekspiri okuyabilir ve anlayabilirmiş.

bir arap çocuk,
taa islam öncesinden bir şiiri bile hem okur hemi de anlarmış.

arıyor musun nerde kitaplarımız?

anlıyor musun?

bırak anlamayı okuyabiliyor musun?

yok ettik herşeyi,

satıp avrupalılıkla değiştik

hayrını görün.

şimdi övünme artık Türküm diyerek.

onları şerefli yapan ırkları değil

karanlık dünyaya medeniyeti dörtnala yaymaları ve

bin yıl dünyaya sevgi ile hükmetmeleriydi.

belki yeniden dünyaya insanlığın ne demek olduğunu

hatırlatmaya sen namzetsin fakat,

bunu ırkçılıkla, herkesi Türke benzetip böbürlenerek değil

yine sevgiyle ve ilimle yapacaksın.

sevgiyi bilirsin.

bakalım neymiş ilim;

"ilim ilim bilmektir,

ilim kendin bilmektir,

sen kendini bilmezsin,

bu nice okumaktır"

not: hitabın birinci muhatabı kendimdir.
gerisini herkes kendi bilir.


K®HAN

30 Ekim 2008

HEY GİDİ CUMHURİYET !

yaşadığımız blogger yasağının ertesinde
arkadaşın bloğuna yazarken aklıma geldi
size de söyleyeyim;

bloglardan birinde, biri adamın birine küfretmiş,
veya biri medya patronunun telifini çiğnemiş ya hani.
-bilmiyoruz. gerekçe açıklanmıyor ne hikmetse-
farketmiyor. öyleyse çekin cezasını.
kim? herkes.....

askerlikteki fix cezalandırma sistemidir bu.
bir askerin cezası yüzünden bütün bölük süründürülür,
namlusu tutukluk yaptı diye koskoca tank çürümeye terk edilir falan filan.
ama biz siviliz !
işte yaşadığımız bu son olayda da,
cezayı veren asker değildi ama ceza asker usulü idi.
bu da bir ülkeyi askerlerin yönetmemesi gerektiğine
ve yönetemeyeceğine dair bir fikir verdi bize sanırım.
muz cumhuriyeti de olmak istemiyoruz yani... peki.
öyleyse bu yasak iyi de olmuş hani :)

şimdi de bayramınızı kutlamak makamında,
benden şu küçük şiiri kabul buyurunuz.

ZARARI YOK... BEKLERIM

işte ben cumhuriyeti
pek çok severim.

cumhur halktır, nasıl sevmem
ben ta kendisiyim.

dağdaki çobanım evet
suç mu buysa kaderim?

lafla olmaz bu işler

gerçeğini görelim.

muzlusundan hazetmem,
hem ben sade isterim.

asıl bayram o zamandır.

zararı yok.. beklerim.

hey gidi cumhuriyet

sensin benim rejimim.

ehe, he.
he he he he...

K®HAN


28 Ekim 2008

ERİŞİLMEZ OLMAK


neee?
yasak kalkmış ha?
tam da biz kaçış planlarını yapmışken.

nerdesin inanasım?

bak gördün mü yasak kalkmış :)

dur.... gelir birazdan....


Allah adamı sevindirecekse önce eşeğini kaybettirir
sonra buldururmuş :)
işte.. tecelli etti.
sevindik....

yok yok sevindim demeliyim,
çünkü inanasım geldi ve dedi ki;

"niye kaldırmışlar ki iyiydik.
onurumuz vardı düşünce suçluları gibiydik.
hem hapiste döktüren nice yazarlar
salıverince hep abidik gubidik."

dedi.

demek ki erişilmez olmak,
bu kadar kötü ve bu kadar güzeldi.

işte böyle benim inanas,
ne yaparsan yap yaranılmas.
sahi biz, tahliye mi olduk, taburcu mu :)


K®HAN

24 Ekim 2008

GENÇLİK MARŞI


"büyük adam"a "birbilen"le giriş yaparken
yazıma google' dan resim bakayım dedim,
bu şarkının klibi ile karşılaştım.
uzun zamandır tv seyretmiyor, radyo dinlemiyor,
gazete okumuyorum.
albüm alıp dinlemeyi bırakışım ise daha yaşlı.

hasbi oluyor, doğal oluyor böyle.
peşlerinde koşmuyor,
sadece kulağıma çalınan şarkıları dinliyorum.
bir çoğunu "kasetim benim" e çekip
sizinle de paylaşıyorum.

yani rastgele...

isterseniz siz tesadüf deyin
- ki bence tesadüf diye birşey yok-
bu şarkının rastgelmesi,
nerden çıktı şimdi bu büyük adam?
ne lüzumu vardı?
yapacak başka geyik mi yok?
bu yaştan sonra büyük adam mı olacaksın
olacağız, olacaklar..

gibi düşünçeleri beynimden sildi attı.

demek yalnız değildik, arayış vardı,
hem de uğruna ağıtlar yakılacak kadar :)

öyleyse daha iyisi yazılana kadar
bu şarkıyı
gençlik marşı ilan ediyorum.

yani dağbaşını alan duman
bizim başımızda şimdi diyorum.
inandığımız masalları sorgulamazsak
eğer dağıtamazsak
başımızdaki bu sisi bu dumanı
o dumanlı dağa, sert adımlarla
ve hep birlikte toslamak
işten bile değil. biliyorum.

dikkaaaağğt.....


GENÇLİK MARŞI


görmezdim önümü görmezdim
okudum yıllarca hep okudum
okumaktan boynumu büktüm yoruldum
sis duman dağılsın gözüm açılsın şeklindeki okul okuyuş

bilmezdim adımı bilmezdim
aradım her şehirde aradım
içine düşülen kimlik arayışı ve bulamayış


koştum dere tepe aştım dolaştım
kimin uğruna, ne uğruna
manevi boşluk...

herkes köşesini kapmış
iyi ama ben nasıl büyük adam olucam

bir tek seni bana çok gördü dünya
büyüklüğü maddiyat olarak algılayış, olamayış
ve maddiyatın aşkı gerişi


iyiler bu savaşı kaybetmiş
peki ben nasıl büyük adam olucam
kötü olmak seni geri getirir mi acaba
görünüşte kaybedilen mücadele, ümitsizlik ve aklın kötülüğe kayışı

sevmezdim okulu sevmezdim,
okudum yıllarca hep okudum
Okumaktan boynumu büktüm yoruldum
evrensel duygu okulu sevmeyiş fakat asıl üzen diplomadaki işe yaramayış

bilmezdim oyunu bilmezdim
denedim her şekilde denedim
Denemekle olmadı zaten yenildim
dememe yanılma usulü satranç ve yine hüsran

kimin uğruna, ne uğruna
ağlayış

herkes köşesini kapmış
iyi ama ben nasıl büyük adam olucam
bir tek seni bana çok gördü dünya
sızlanış

iyiler bu savaşı kaybetmiş
peki ben nasıl büyük adam olucam
kötü olmak seni geri getirir mi acaba
yalvarış

ben nasıl büyük adam olucam.
haykırış


teşekkürler pinhani.
K®HAN

23 Ekim 2008

TENBİH !


vereceğimiz büyük adam tarifi,
haliyle bir kimyasal sıvı formülü değildir.
öyleyse,
bu iksirden içenin de
bir anda büyük adam olamaması
gibi bir durum söz konusu olabilir.
-az bi ihtimal ama yine de-
bunu göz önünde bulundurarak
aşırı iddalı olmuyor,
2 yıl garanti vermiyor,
iade kabul etmiyoruz.

riskli iş sonuçta....
büyük adamlık hedefini yıktınız,
yerine gerçeğini koyamadınız.
yandınız.

koydunuz, gerçekti,
ama inandıramadınız,
saldınız,
paçanızdan aktı...
.................

hem biz kimiz ki ?

hem... siz de kim oluyonuz ?

sizinle restleşmem
blog hayatımı bitirir mi ki?
ama ben halk için yazmıyorum,
hak için yazıyorum ki !

hak yerini bulsun da
ne olursa olsun.
değil mi ki?

K®HAN